Yaşamlarımız ve Akademi Üzerindeki Tahakkümlere Sessiz Kalmayacağız!

2 Ocak 2019 tarihinde Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde sarsıcı bir katliam yaşandı.  Araştırma Görevlisi Ceren Damar Şenel, görev yaptığı fakültede son sınıfta öğrenim gören bir erkeğin, Hasan İsmail H.’nin bıçaklı ve silahlı saldırısıyla katledildi.

Kadın cinayetlerine, eril şiddetin türlü veçhelerine her geçen gün daha fazla tanık olduğumuz bir dönemde, bu şiddetin gerekçesi de “kopya çekerken yakalanmak” oldu. Araştırma görevlisi bir kadın, “kopya çeken bir ‘erkek’ öğrenci” hakkında görevinin gereklerini yerine getirdiği için katledildi. Çünkü Ceren Damar kadındı, tehdidin ya da şiddetin hedefi haline gelebilmesi bu topraklarda “olağan”dı. Çünkü bu topraklar, güçlünün hukukunun korunduğu, zorbalığın her gün daha fazla cesaretlendiği karanlık bir döneme tanıklık yapıyordu!

Üstelik Ceren Damar Şenel, akademideki güvencesiz istihdamın tam merkezindeydi. Sadece mesleğinin gereklerini yerine getirdiği için işten atılan meslektaşları vardı onun. Akademik özgürlükleri değil “müşteri her daim haklıdır” düşüncesini kendisine ilke edinmiş, akademisyen-öğrenci ilişkisini işçi-müşteri ilişkisine indirgemiş bir yükseköğretim sistemi içerisindeydi.

Tam da bu nedenle Çankaya Üniversitesi “Toplumların bu tarz şiddet eğilimlerinin, ancak uzlaşma kültürünü ilke edinmiş idealist eğitimcilerle çözülebileceğine inanıyoruz” açıklaması yapabilmişti. Halbuki Ceren Damar Şenel, tam da hakkı olmayanı kendine hak görenlerle uzlaşmamayı, doğru bildiğini yaparken tehditlere boyun eğmemeyi, akademinin etik ilkelerini kendisine rehber edinmeyi istemişti.

Bu vahim olay bizlere bir gerçeği gösterdi. Birçok alanda olduğu gibi üniversitelerdeki şiddet vakalarının sorumluluğu da bu şiddetin failinde, bu faili cesaretlendiren erkek egemen kapitalist sistemde, çalışma rejiminde, eğitim politikalarında değil, emekçilerin tutum ve davranışlarında arandı. Hal böyle olunca sorunun çözümünü daha fazla güvenlikçi politika talep etmekte buldular. Böylelikle de çok farklı biçimlerde eril şiddeti besleyen diğer dinamiklerle yüz yüze gelmemiş oldular. Çünkü şiddet sorununu çok boyutlu ele alsalar kendileriyle yüzleşmek zorunda olduklarının hep farkında oldular.

Bu nedenle Ceren Damar Şenel’in davasını gerçek adaletin tecelli etmesi için, bu katliamın ardındaki iktidar ilişkilerinin gün yüzüne çıkması için, akademinin en temel ilkelerinin nasıl yok sayıldığının görülmesi için, gözümüzün içine bakıla bakıla failin suçunun nasıl basitleştirilmek istendiği teşhir etmek için takip edeceğiz. Biliyoruz ki kadına yönelik tacize, tecavüze, şiddete, kadın cinayetlerine dur demek, toplumsal cinsiyet eşitliğini var etmek ve insan, toplum, doğa yararına üniversite mücadelesini yükseltmek bizlerin kararlı duruşuyla mümkün olacaktır. Dolayısıyla Eğitim Sen olarak sizleri 27 Eylül 2019 Cuma günü Ankara 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat: 09.30’da görülmeye başlanacak davaya katılmaya ve bu davanın takipçisi olmaya davet ediyoruz.