Ceren Damar’ı Eşit, Parasız Ve Özgür Üniversite Mücadelemizde Yaşatacağız

2 Ocak 2019 akşamı Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışan Ceren Damar’ın danışmanı olduğu öğrencisi tarafından katledilmesi sendikamız tarafından derhal kınanmıştı. Fakat yaşadığımız kaybın nedeninin çok boyutluluğu ve olayın sorumlularının tavırları nedeniyle Ceren Damar’ın katledilmesi ile ilgili olarak bir açıklama yapma gereği duyduk.

Ceren Damar’ın öldürülmesiyle alevlenen tartışma iki büyük tehlikeyi gün yüzüne çıkarmıştır. Bunlardan ilki şiddetin normalleştirilmesi ve sorumluluğunun emekçilere yıkılması yolundaki söylemlerin yeni ölümlere kapı aralaması, tüm toplumu karanlığa itmesi tehlikesidir. Nitekim Ceren Damar’ın katil zanlısının “derslerini geçmek için kopya çekmesi gerektiği, ikinci kez kopya çekerken yakalandığı için uzaklaştırma cezası alacağı, hocası Ceren Damar’ın bu konuda anlayışsız davrandığı, öfkesine yenik düşüp Ceren Damar’ı öldürdüğü,…” yolundaki savcılık ifadelerinin kamuoyunda yaygın bir şekilde yer bulması bile suçluyu mazur göstermenin bir aracı olarak işlev görmüştür. Çankaya Üniversitesi ise ilk olarak “Toplumların bu tarz şiddet eğilimlerinin, ancak uzlaşma kültürünü ilke edinmiş idealist eğitimcilerle çözülebileceğine inanıyoruz” açıklaması yapmış, üniversitelerde yaşanan şiddet vakalarının sorumluluğunu Ceren Damar’ın ve tüm diğer emekçilerin üzerine yıkmaya çalışmıştır. Çankaya Üniversitesi yapmış olduğu bu açıklamayı daha sonra değiştirmek/düzeltmek zorunda kalsa da gazetelere verdiği ilanla, taziyeden çok cenazeye katılan siyasilere teşekkür etme amacına ulaşmaya çalıştığı görüntüsü vermiştir.

İkinci büyük tehlike ise, zaten aşırı güvenlik önlemleriyle birer yarı açık cezaevine dönüştürülmüş olan üniversitelerin, şiddeti engellemek bahanesiyle polis ve güvenlikçi ablukasına alınması ve bunun toplum nezdine meşrulaştırılmasıdır. Her şiddet eylemi ve “düzen”i bozduğu iddia edilen olay sonrasında kameraların artırılması, üniversitelerin duvarlarla çevrelenmesi, turnikeler, kimlik kontrolleri ve Özel Güvenlikçilerin sayısının artırılması gibi önlemler gündeme getirilmektedir. Bu tarz yöntemlerin, üniversiteleri bir “huzur ortamı” yerine “korku yuvası”na dönüştürdüğünü, gerilimleri daha da tırmandırarak ortak yaşam kültürünü ortadan kaldırdığını ve hatta kampüslerde satır ve palalarla öğrencilere saldırılmasına engel olamadığını uzun zamandır deneyimliyoruz. Ceren Damar’ın ardından yine bu tür önlemler gündeme getirilmiş, olayın nedenlerini ortadan kaldırmayı düşünmek yerine üniversiteler üzerindeki baskı ve sindirme politikalarının artırılması önerilmiştir.

Bilinmelidir ki, Ceren Damar’ın katledilmesi ne uzlaşmacı olmayan bir akademisyenin başına gelen münferit bir cinayet ne de cani bir takım insanlara karşı güvenlik önlemlerini arttırarak önlenecek bir vaka olarak ele alınabilir. Şiddeti teşvik eden sorunlara, ancak sorunun tüm yapısal nedenlerini doğru tespit edecek bütünlüklü bir yaklaşımla çözüm bulunabilir:

  1. İstibdad rejimi şiddeti teşvik ediyor.

İstibdad rejimi varlığını, kindar, eli silahlı, mafyatik, kayırmacı, kadın düşmanı, yoz bir insan modeli ile sürdürmektedir. Toplum baskı ve şiddet yoluyla yönetilmekte, şiddet ise bireysel silahlanma ve cezasızlığın bir sonucu olarak artmaktadır.

Tüm üniversitelerde yıllardır süregelen siyasal İslamcı ve faşist örgütlenmelerin siyasal iktidar ve üniversite yönetimleri tarafından teşvik edildiği göz önünde bulundurulunca, bir Hukuk Fakültesinde nasıl ölüm saçılabildiğini anlamlandırmak çok da zor olmamaktadır. Ankara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve İTÜ gibi köklü üniversitelerde dahi akademik özerklik ve en temel demokratik haklar ayaklar altına alınmış durumdadır. Ankara Üniversitesi’nde akademisyen cübbeleri üzerinde tepinen polis postalları, Hukuk Fakültesi çatısından sallandırılan ülkü ocakları bayrağı ve Hukuk Fakültesi önünde silahıyla poz veren şahsa ait görüntüler ve sorumlulara ceza verilmemiş olması hala zihnimizde canlılığını korumaktadır. Bu durum, akademinin yöneticiler eliyle bilinçli bir şekilde dönüştürüldüğünü göstermektedir. Ceren’in ölümünden bu rejimin parçası olan tüm yöneticiler sorumludur!

  • Eğitimde özelleştirme ve piyasalaşma şiddeti teşvik ediyor.

Modern köleliğin akademideki yansıması çok açıktır ki vakıf üniversitelerinde yaşanmaktadır. Vakıf üniversitelerinin ticari niteliği, akademisyen-öğrenci ilişkisini işçi-müşteri ilişkisine indirgemekte ve paranın gücü tüm hakların, özgürlüklerin ve üniversite mantığının üstünde tahakküm kurmaktadır. Vakıf üniversiteleri parayla diploma satan mega-dükkanlar olarak CEO-rektörler tarafından işletilmekte, akademisyenlerin itibarını yerlere sermekte ve bilimsel üretimi alınıp-satılabilir hale getirmektedir. Öyle ki öğrenci maaşını ödediği araştırma görevlisini öldürme hakkını kendisinde görebilir hale gelmiştir. Çözüm basittir: Tüm vakıf üniversiteleri acilen kamulaştırılmalı, akademinin itibarı iade edilmeli, paranın bilim üzerinde kurduğu tahakküm son bulmalı ve tüm üniversite emekçilerinin sendikalaşması için gereken ortam sağlanmalıdır.

  • Üniversitelerdeki çalışma koşulları araştırma görevlilerine yönelik şiddeti teşvik ediyor.

Üniversitelerdeki katı hiyerarşik örgütlenme, güvencesiz istihdam ve görev tanımlarının belirsizliği araştırma görevlilerini akademinin prekaryası haline getirmiş, araştırma görevlilerinin mobbing, angarya ve psikolojik şiddete maruz kalmalarına yol açmıştır. Büyük oranda 50/d kadrosunda çalıştırılan araştırma görevlileri, iş güvencesi anlamında akademinin en zayıf halkasıdır. Bu durum, araştırma görevlilerini hem idare amirinden hem danışman öğretim üyesinden hem de öğrencilerden yönelebilecek olası psikolojik, fiziksel, ekonomik ve/veya cinsel şiddete son derece açık hale getirmektedir. Son yaşanan olay ise bu şiddetin son noktasıdır. Talebimiz tüm araştırma görevlilerinin iş tanımlarının düzenlenmesi ve güvencesiz çalışma şartlarının son bulmasıdır.

  • Erkek egemen kapitalist sistem emekçi kadınlara yönelik şiddeti teşvik ediyor.

Temelini güçlünün zayıfı sindirme isteğinden alan şiddete, en çok genç kadın emekçiler maruz kalıyor. Ceren Damar Çankaya Üniversitesi’nde ücretli çalışan bir emekçi değil de ücretli okuyan bir öğrenci, burslu öğrenci yakıştırması yapılan bir araştırma görevlisi değil de bir profesör, kadın değil de erkek olsaydı bugün hayatta olma olasılığı çok daha fazlaydı. Bu sebeple kadınların özgürleşme mücadelesini mücadelemizin en ön saflarına taşımak özgürlük ve eşitlik talebimize yaklaşmamızın ön koşulunu oluşturmaktadır. Ceren’e söz veriyoruz: Bir kişi daha eksilmeyeceğiz!

Üniversitelerde yaşanan şiddet vakalarının ana sebepleri bizlere meseleye dair kalıcı çözümün tüm ezen-ezilen ilişkilerini ortadan kaldırmadan mümkün olmayacağını göstermektedir. Şiddeti engellemek değil faillerini korumak ve aklamak için örgütlü bir biçimde hareket eden tüm odaklara karşı duracağız. Şiddeti öven tüm yaklaşımları teşhir edeceğiz. Eğitim ve bilim emekçileri olarak tüm bilim insanlarının iş güvencesine, insanca yaşam koşullarına ve yaşam hakkının korunmasına yönelik politikaların hayata geçirilmesi için tüm gücümüzle mücadele edeceğiz. Ceren Damar’ı eşit, parasız ve özgür üniversite mücadelemizde yaşatacağız!

Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Üniversiteler Şubesi