Çin’de başlayan Coronavirüs ne yazık ki hızla yayılmaya devam ediyor. Şu ana kadar dünya genelinde 220 bin dolayında kişiye virüs bulaşırken hayatını kaybedenlerin sayısı 8 bini aşmıştır. Ülkemizde ise resmi açıklamalara göre gün itibariyle 3 vatandaşımız yaşamını yitirmiş ve virüs en az 191 kişinin enfekte olmasına yol açmıştır. Salgının yayılma hızının bir süre daha katlanarak artacağına yönelik sağlık otoritelerinin ciddi endişeleri bulunmaktadır.
İktidarın okulları tatil etmesi, toplu etkinliklerinin iptal edilmesi, zorunlu olmadıkça sokağa çıkılmamasına yönelik çağrılar yapması vb. önlemleri hayata geçirmesi olumlu olmakla birlikte giderek ciddiyetten uzaklaşıldığına ve salgından politik çıkarlar sağlanmasının hedeflendiğine yönelik faaliyetlerin gelişmesi kaygı uyandırmaktadır. İktidar ilk günlerdeki olumlu havayı dağıtmakta, güven vermekten uzaklaşmakta, şeffaf davranmamakta, baskı ve güvenlik tedbirleriyle tek yanlı olarak süreci yönetmeye çalışmaktadır.
“Sorun küresel mücadele ulusal” dense de iktidar bir kez daha muhalif gördüğü kurum ve kişilerin sesine, düşünce ve önerilerine kulak tıkamakta, tek yanlı olarak hazırladığı genelgelerle, yasal düzenlemelerle, paketlerle sorunun çözüleceğini sanmaktadır. Oysa otoriter yöntemlerle sürecin götürülmeye çalışması durumunda salgının çok daha vahim sonuçlara yol açacağını öngörmek için asgari düzeyde bir mantık yürütmek dahi yeterlidir!
Birçok çevrenin de üzerinde mutabık kaldığı üzere salgın toplumun tüm kesimlerini etkilemektedir. Ve yaşananlara bakıldığında neo liberal politikaların sonucu olarak etkileri öldürücü olabilmekte, kamu hizmetlerinin piyasaya açılması nedeniyle devlet müdahaleleri oldukça yetersiz kalmaktadır.
Bu nedenle birçok ülkede iktidarlar kamu hizmetlerine, gelir düzeyi düşük vatandaşlara, işsizlere, emeklilere, öğrencilere, dezavantajlı gruplara, risk düzeyi yüksek kesimlere yönelik ek ve kapsamlı bütçeler ayırmakta, ödenekler hazırlamaktadır.
Ancak ülkemizde ne yazık ki, tam tersi bir yaklaşımla önce sermayeyi kurtarmayı esas alan bir politika yürütülmekte ve bu doğrultuda kararlar alınmaktadır.
Günler öncesinden propagandası yapılan ve kamuoyunda da haklı beklentilere yol açan, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında 18 Mart 2020 tarihinde yapılan toplantı hem katılımcıların iktidara yakın olan çevrelerden seçilmesi ve ağırlıklı olarak sermaye örgütlerinin olması hem de alınan kararlar itibariyle tam bir fiyasko ile sonuçlanmış, hayal kırıklığı yaratmıştır.
Konfederasyonumuza katılım için bir çağrı gelmediği gibi sürecin her açıdan yükünü omuzlayan, cefasını çeken, üyeleri büyük bir fedakârlıkla, hayati risk ve zor koşullar altında çalışan TTB, Sendikamız SES başta olmak üzere AKP politikalarına muhalif duruşlarıyla bilinen hiçbir emek, meslek örgütü ve demokrasi güçleri temsilcileri de çağrılmamıştır.
Kısa zamanda ya da yakın süreçte insanlığın bu salgının üstesinden geleceğine dair en ufak bir kuşkumuz yoktur. Ancak AKP’nin ayrımcı, kutuplaştırıcı ve tüm toplumun tehdit altında olduğu böylesi bir salgını dahi fırsata çevirme isteği karşısında iflah olacağına dair ne umudumuz, ne de beklentimiz vardır! Bu durumun demokrasinin asgari ilkelerini her gün biraz daha kemiren ve ilacı olmayan politik bir virüs olduğu açıktır!
Toplantı sonrası “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adıyla açıklanan kararlara bakıldığında muhalif kesimlerin niçin çağrılmadığı da anlaşılmaktadır. Emekçileri görmeyen, salgından her açıdan etkilenen geniş kesimlerin taleplerini yok sayan, koruma kalkanını sermayenin üzerine açarken açıkta kalan diğer herkesi tehditler ile yüz yüze bırakan bu paket ve kararlara emekten ve kamucu politikalardan yana hiçbir kurumun onay vermeyeceği, kabul etmeyeceği açıktır.
Bu paket emekçilere, işsizlere ve işini kaybetme tehdidi ile karşı karşıya olanlara, emeklilere, dar gelirlilere, salgına karşı risk grubunda olanlara kalkan değildir. Paketin böyle bir derdi de yoktur. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanının kararları okurken sermaye temsilcisine bakarak “nasıl, yüzün gülüyor değil mi” diyerek amacını ifşa ettiği paket, sermayenin yüzünü güldürmeyi ve salgının yol açacağı ekonomik sıkıntılarda işverenleri korumayı hedeflemektedir.
Unutulmamalıdır ki, salgın dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik krizin en çok da dar gelirlileri, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan emekçileri vurduğu bir süreçte ortaya çıkmıştır ve ciddi ek maliyetler yüklemiştir. Dolaysıyla alınacak tüm ekonomik tedbirlerde bu durumun öncelikle gözetilmesi gerekmektedir. Oysa 100 milyar TL büyüklüğündeki paketin içeriğine bakıldığında kolonyaya ayrılan ve açlık sınırında maaş aldıkları kabul edilen emeklilerinin maaşının 1500 TL’ye çıkarılacak olmasından kaynaklı harcanacak çok komik bir miktar dışındaki tüm kaynak sermayeye ayrılmaktadır.
Paket ile bir kez daha aynı gemide olmadığımız teyit edilmiştir. Pakette günlerdir bas bas bağırarak dile getirdiğimiz taleplerden kısa çalışma ödeneğinin devreye sokulması dışında (ki onun da hem içeriği net değildir hem de işsizlik fonundan karşılanacak olması nedeniyle yine sermayeye destek anlamına gelmektedir) hiçbirine ilişkin karar yoktur.
- Pakette, kamuda sözleşmeli çalışanlar (öğretmeler, kreş çalışanları vb.) da dâhil, işten çıkarmaların yasaklandığına dair bir karar yoktur.
- Zorunlu haller dışında, salgın boyunca kamu emekçilerinin ücretli izne ayrılacağına dair bir karar yoktur.
- Pakette evlerinde kalmaları tavsiye edilen halkın elektrik, doğalgaz ve su giderlerinin devlet tarafından karşılanacağına dair bir karar yoktur.
- Pakette; şirketlerin vergi, sigorta ve kredi borçları ertelenirken ihtiyaç ya da ev kredisi çekmiş vatandaşlarımızın kredi taksitlerinin ve faturalarının salgın tehdidi devam ettiği sürece ertelendiği kararı yoktur.
- Neredeyse tüm tıp otoriteleri, sağlık birimleri yaygın bir enfekte durumunu karşılayacak kamuya ait yeteri kadar yoğun bakım üniteleri, solunum cihazları olmadığını belirtmektedir. Pakette bu durumu gözeterek özel hastanelerin kamuya devredileceğine dair bir karar yoktur.
- Pakette hijyen ve dezenfekte malzemelerinin halka ücretsiz dağıtılacağına dair bir karar yoktur.
- Pakette temel tüketim maddelerine, gıda ürünlerine yapılan zamların geri çekileceğine dair bir karar yoktur.
- Pakette, kamu emekçileri için yapılan 2020-2021 toplu sözleşmesinin iptal edildiğine ve insanca yaşayacak bir ücret ve çalışma yaşamı için grevli gerçek bir toplu sözleşme süreci görüşmelerinin salgın tehdidi biter bitmez başlayacağına dair bir karar yoktur.
- Pakette salgın süresince işten çıkarmalar başta olmak üzere çalışma yaşamında karşılaşılacak sorunların birlikte çözümü ve salgının yayılmasının önlenmesinde birlikte çalışılmasına yönelik emek ve meslek örgütlerinin de dahil olduğu bir kurulun/mekanizmanın kurulacağı kararı yoktur.
Pakette sermayeye kaynak aktarma dışında ne var diye baktığımızda, evde kalınmasının tavsiye edildiği ve gerekli olduğu bu dönemde uçuşlarda KDV indirimi yapılacağı, konaklama vergisinin öteleneceği belirtilmektedir! Bir ay sonrası için sağlığını koruma ve yaşam mücadelesi veren vatandaşlarımıza konut kredisinin kolaylaştırılacağı “müjdesi” var!
Doymak bilmeyen kar hırsından, kamu hizmetlerini yok eden vahşi neo liberal politikalardan bağımsız olmayan ve sonuçları daha ağır seyreden salgınlarla mücadelenin yöntemi sermaye yanlısı benzer politikalar ya da paketler olamaz.
Sermaye yanlısı politikaların dünyamızın ve insanlığın geleceğini ciddi bir tehdit ile karşı karşıya bıraktığını anlamamız için daha kaç tane salgının, daha kaç tane afetin yaşanması gerekiyor?
İktidara bir kez daha çağrıda bulunuyoruz, salgın nedeniyle sorumlu davranmamızı bir zaaf olarak görmekten ve salgını iktidarınızı korumak, sermayeye yeni alanlar açmak için bir fırsat olarak değerlendirmekten vazgeçin. Ayrımcılık yapmayın, şeffaflığı esas alın.
Coronavirüs salgını bir kez daha göstermiştir ki, kamusal hizmetler parasız, nitelikli, bilimsel, ulaşılabilir ve anadilinde olmalıdır. Kamu hizmetlerine yönelik özelleştirmeler durdurulmalı, özelleştirilenler yeniden kamulaştırılmalıdır. Anayasanın da gereği olarak sosyal devletin gerekleri yerine getirilmelidir.
Başta sağlık emekçileri olmak üzere emekçileri korumaya yönelik tedbirler artırılmalıdır. Kamu hizmetlerinin verildiği işyerlerinde alınan önlemlerin kapsamı genişletilmelidir.
Devlet sermayeye değil emekçilere, dar gelirlilere, emeklilere, işsizlere, gençlere, öğrencilere, yani %99’a “kalkan” olmalıdır!