YÖK’e ve Kamuoyuna Çağrı

YÖK 13 Mart 2020 tarihinde üniversitelere gönderdiği yazıda, içinde bulunduğumuz süreçte ara verilen yükseköğretimi uzaktan öğretim yöntemleri ile sürdürebilmek adına bazı bilgiler istemiş, 18 Mart 2020 tarihine kadar üniversitelerden gelen yanıtlar doğrultusunda bir uzaktan öğretim planlaması oluşturmuştur. Bu planlamaya göre üniversitelerde ara verilen öğretim faaliyetleri 23 Mart 2020 tarihinden itibaren uzaktan öğretim ile devam edecektir.

Üzülerek görmekteyiz ki bu süreç “oldu bitti”ye getirilmektedir. 2 yıl önce başlatılan “Yükseköğretimde Dijital Dönüşüm Projesi” kapsamında yapılanlar ya da 120 üniversitede uzaktan eğitim ve uygulama merkezinin (UZEM) var olması, Türkiye yükseköğretim sistemindeki sayıları 4 milyonu bulan örgün öğretim öğrencisine uzaktan eğitim verilebileceği anlamına gelmemektedir. Aynı şekilde 6 bin öğretim elemanına “dijital çağda yükseköğretimde öğrenme ve öğretme” eğitiminin verilmiş olması da sayıları 170 bini bulan akademisyenin uzaktan öğretim sistemine hazır olduğu anlamına gelmemektedir. Bünyesinde UZEM olan üniversitelerin çoğunda uzaktan eğitim alt yapısı henüz oluşmamıştır, hatta bu üniversitelerin çoğunda UZEM sadece bir tabeladan ibarettir. Sadece bunlar düşünüldüğünde bile 23 Mart 2020 tarihinde başlatılması planlanan uzaktan öğretim sisteminin işlemeyecek olmasını görmek kaçınılmazdır.

Her şeyden önce vurgulanmalıdır ki, “örgün eğitim”, “uzaktan eğitim” ve “açık öğretim” sistemleri birbirinden farklı öğretim yöntemleridir. Birbirlerinden farklı özelliklere ve dinamiklere sahip bu farklı yöntemleri birbirleri yerine ikame etmek doğru değildir.

İçinden geçtiğimiz dönemin kendine has olağanüstülüğü dolayısıyla bu ayrımı göz ardı etsek bile, uygulanmak istenen uzaktan eğitim sistemi işlemeyecek, çoğu yerde ve çoğu bölüm programı için bir fiyasko ile sonuçlanacaktır. Sadece aşağıdaki soruların yanıtlarının olmaması bile bunu görmeye yeterlidir:

– Uygulaması olan dersler için uygulama nasıl yapılacaktır?

– Derslerin değerlendirilmesi nasıl yapılacaktır?

– Üniversitelerimizin alt yapısının yanında uzaktan öğretim alacak olan yaklaşık 4 milyon öğrenci gerekli alt yapıya sahip midir ve uzaktan öğretim araçları ile tanışık mıdır?

– Kendisi devasa bir uzmanlık ve araştırma alanı olan uzaktan öğretim, internet ortamına yüklenen ders notu ya da videolarının öğrenciler tarafından okunması ya da izlenmesi sürecine indirebilir mi?

Ülkemizde uzaktan öğretim ve açık öğretim gibi sistemlerde uzmanlaşmış üniversiteler mevcuttur ve yıllar boyunca sahip oldukları deneyim ve birikimle kimi programlarda uzaktan öğretim ya da açık öğretim hizmeti sunabilmektedir. Ancak kimi programlar için, değil Türkiye’de, dünyada henüz uzaktan öğretim örneği yoktur. İktisadi idari bilimler fakültesinin bir programının uzaktan öğretimle yürütüldüğü şekliyle fen fakültesi fizik bölümü programı nasıl yürütülebilecektir? Aynı şekilde güzel sanatlar fakültesi heykel programı ya da konservatuardaki herhangi bir program nasıl yürütülebilir?

Eğitim ve bilim emekçileri olarak, işte bu ve benzeri sorular YÖK’ün 23 Mart 2020 tarihinde başlayacağını duyurduğu uzaktan öğretim yönteminin uygulanmasını olanaksız kılmaktadır. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Olağanüstü koşullarda hayatın olağan akışını sürdürmek olağanüstü araçlara sahip olmayı gerektirir ve yazık ki ülke olarak henüz bu araçlara sahip değiliz. Bu nedenle, bu süreçte yükseköğretimin nasıl sürdürülebileceği problemi “Ben yaptım oldu.” mantığı ile değil başta eğitim fakültelerindeki konunun uzmanlarının ve tüm ilgili bileşenlerin görüşü alınarak çözülebilir. YÖK’e bu yanlıştan dönmesini ve süreci sağlıklı bir şekilde işletebilmek için işin öznelerinden görüş alarak yeniden olabilir bir çözüm üretmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.