Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü, 10 Şubat 2017 tarihinde akademik özgürlük mücadelesi tarihine damgasını vuran bir görüntüye sahne oldu. Haksız ve hukuksuz ihraçları protesto eden bilim insanlarının yere serdiği cübbeler, polis postallarıyla ezildi. Bu görüntüler ise sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın gündemine oturdu.
Akademik özgürlük olmadan üniversitelerin üniversite olamayacağına, üniversitelerin siyasi iktidarlar ve sermaye çevrelerinden özerk kılınmadan işlevlerini yerine getiremeyeceği gerekçesiyle sendikamız, Eğitim Enternasyonali nezdinde 10 Şubat’ın “Dünya Akademik Özgürlük Günü” ilan edilmesi için çeşitli girişimlerde bulunmuştur.
İlkesel olarak kabul gören bu talebimiz, bugün üniversitelerin gerçekleri karşısında anlamını ve önemini daha fazla artırmaktadır. Çünkü üniversiteler;
- Üniversite bileşenlerinin iradesi yok sayılarak kayyumlarla yönetilmek istenen,
- Öğretim üyeleri hak ettikleri kadroyu alabilmek için yıllarca bekletilen,
- Makbul görülmeyen akademisyenlerin görevlerine keyfi ve hukuksuz şekilde son verilen,
- Araştırma görevlilerine “araştır da gör” diyen, “başarılı” olduklarında ise “sözleşmeniz bitmiştir” diyerek kapıyı gösteren,
- Para karşılığı tez yazdırılan ve akademik atıf çetelerine yol verilen,
- İdari ve teknik personeli ve hakları yok sayılan,
- Öğrencilere özgürlüğü ve demokratik bir öğrenme iklimini sunmak yerine “diploma pazarlayan”
kurumlara dönüştürülmüştür!
Böyle bir atmosfer içinde derslerinde insan haklarından, temel hak ve özgürlüklerden, laiklikten, demokrasiden, adaletten, eşitlik ve özgürlükten bahseden akademisyenlerin ihbar edildiği, haklarında disiplin soruşturmaları açıldığı ve görevlerine hukuksuzca son verildiği uygulamalar hayat bulmaktadır.
Kaldı ki “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza attıkları için haksız ve hukuksuz biçimde ihraç edilen akademisyenler de Anayasa Mahkemesi’nin bildiriyi “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirmesine rağmen görevlerine iade edilmemiştir. AYM kararına rağmen ihraçlarda ısrarcı olmak, siyasi iktidarın üniversitelere, akademik özgürlüğe, düşünce ve ifade özgürlüğüne bakış açısını göstermektedir.
Vakıf üniversiteleri ise bu tabloyu çok daha ağır yaşamakta, bırakalım akademik özgürlüğü akademisyenlerin en temel hakları dahi yok sayılmaktadır. Araştırma görevlilerinin reklam broşürü dağıtmaya zorlandığı, akademisyenlerin “müşteri memnuniyeti” kapsamında performansa mahkûm edildiği, araştırma ve ders içeriklerinin daha yoğun bir denetime tabi kılındığı bir ortamda akademinin en temel ilkeleri ayaklar altına alınmaktadır.
Eğitim Sen olarak, bu karanlık tablo karşısında bulunduğu yer neresi olursa olsun, tek başına ya da Boğaziçi Üniversitesi’nde olduğu gibi kolektif biçimde direnen herkesi selamlıyor, örgütlü gücümüzle bu düzeni değiştireceğimizi yineliyoruz.
İnanıyoruz ki insan, toplum ve doğa yararına demokratik, özerk üniversiteler için yürüttüğümüz mücadele, 10 Şubat Dünya Akademik Özgürlük Günü ile birlikte enternasyonal bir güce dönüşecektir.
Yaşasın Akademik Özgürlük Günü!
EĞİTİM SEN