Barış Talebi Mahkum Edilemez!

Görevi bilgi üretmek ve ürettiği bilgiyi toplumsallaştırmak olan akademisyenlerin buluşma yeri sempozyumlar, konferanslar, üniversiteler olmak yerine artık adliyeler olmaya başladı. AKP iktidarı kendi yerleştirmek istediği hakikat rejiminde gedikler açacak, bu hakikat rejiminin dayatılmasına engel olacak her düşünceyi ve bu düşüncenin toplumla özgürce paylaşılmasını baskı altına alıyor. Kendi hakikat rejimine destek olacak bilgi üretmeyenlerin susmaları bile yetmiyor, AKP ve saray sultası lehine konuşmaları zorunluluk haline getirilmek isteniyor. Faşizm, susma zorunluluğu değil, konuşma mecburiyetidir.

Bugün Sibel Özbudun davasında açığa çıkan bu faşizm, barışta ısrarcı ve barışın bilgisini üretip bu bilgiyi toplumsallaştırarak halkların bir arada, kalıcı, onurlu bir barış içinde yaşamasına katkıda bulunmak isteyen akademisyenlerin tutuklanmasında kendini daha açıkça deşifre ediyor.

Haklarında yakalama kararı olmasına rağmen kendi iradeleriyle emniyete giderek ifade vermek isteyen akademisyenler kaçma ve delilleri karartma şüphesiyle tutuklandı; üstelik Tayyip Erdoğan’ın terör tanımını genişleteceklerini, kalemiyle destek verenleri de bu kapsama alacaklarını söyleyen ve emir veren açıklamasının hemen ardından. Onlara desteğe giden bir akademisyen apar topar sınır dışı edilmek istendi. Her aşaması hukuksuzluklarla örülü bu süreçle verilen bu kararlar, üniversiter değerlere ve savaşa karşı barışı savunan herkese yapılmış bir saldırıdır ve açıkça hukukun, temel hak ve özgürlüklerin, demokrasinin ve insanlığın en temel ilkelerini yok saymak anlamına gelmektedir. Kendini devlet gören, “ben gidersem tek devlet anlayışı da yıkılır” diyen cumhurbaşkanı kendi konumunu korumak için çoğulculuğa, halkların bir arada eşitlik içinde yaşamasına karşı savaş politikalarındaki kararlılığını bir kez daha ifade etmiştir.

Hakkında canlı bomba olduğu iddiası olanların yakalanması için bombanın patlamasını bekleyenler, belli ki akademisyenlerin barış çağrısının kendi iktidarlarına karşı “bomba etkisi” yaratmasından korkmaktadır! Bizler biliyoruz ki silahlar susmadan barışı tesis edecek zeminin oluşması mümkün değildir. Bu zeminin oluşması için asli sorumluluğa sahip olan devlete sorumluluğunu hatırlatan akademisyenler tutuklanırken Kürt illerinde halk ablukaya alınmaya devam ediyor, göçe zorlanıyor, katlediliyor. Hukukun en temel, evrensel ilkelerini ve yaşam hakkını yok sayan, mevzuatı bir kenara iten, hırsızlığı ve talanı kendisine ilke edinen, tacizi ve tecavüzü kendine hak gören kamu görevlileri için “masumiyet karinesi”ni hatırlayanların, “kimsenin ölmesini istemiyoruz” diyerek barış talep eden akademisyenleri jet hızıyla tutuklamaları dikkat çekicidir.

Bizler Eğitim Sen olarak savaşa karşı çıkan, silahların susması çağrısı yapan ve tüm insanlık için barış talep ederek hakikati savunma kararlılığı gösteren arkadaşlarımızın yanındayız. Aynı zamanda düşünce ve ifade özgürlüğüne, özgür bilime, özerk akademiye de yapılan bu saldırı karşısında üniversiter değerleri kararlılıkla savunmaya devam edeceğiz. Savaşa karşı barış talebini yükseltmeye, barışta ısrarcı olmaya devam edeceğiz.

İktidarını kaybetme korkusuyla yanıp tutuşanlara inat, yüreği barıştan, kardeşlikten, eşitlikten, demokrasiden yana atan tüm kişi ve kurumları barış talebine ve tutuklanan arkadaşlarımıza güç vermeye davet ediyoruz.

Eğitim Sen Ankara 5 Nolu Üniversiteler Şubesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir