Bir sorun alanına temas eden her sözün susturulmaya çalışıldığı, medya kuruluşlarının kapatıldığı, çalışanlarının cezaevlerine gönderildiği, edebiyatçılardan öğretmenlere kadar geniş bir yelpazede entelektüellerin baskılara maruz kaldığı bir ülkede bilim insanlarının bundan azade olacağını bekleyemeyiz. Türkiye’de 15 Temmuzun çok öncesinden, AKP iktidarının da öncesinden başlamak üzere bilim insanları ve onların çalışma ortamlarını oluşturan üniversiteler baskı altında tutulmuş, reform adında tasfiyeler gibi büyük ihlallerin yanında çalışma konusunda sınırlamalar ve yasaklar hep akademinin gündeminde olmuştur. Fakat son dönemde üniversiteye ve bilim insanlarına yapılan baskılarda niteliksel bir sıçrama olmuştur. Ankara Üniversitesi, üniversiteyi bilim insanı için zindana çeviren yönetimiyle baskıcı rejimin öncülüğünü yapmaktadır. Akademisyenler hakkında Emniyet Müdürlüğü’nün talimat ve desteğiyle önce mesnetsiz soruşturma dosyaları oluşturulmuş, disiplin cezaları verilmiş ardından da darbe fırsatçılığı ile Eğitim Sen üyesi öğretim elemanları ihraç edilmiştir.
Ankara Üniversitesi’nin bu uygulamalarına rağmen sözünü akademik özgürlükten yana yükselten Eğitim Sen Cebeci İşyeri Meclisi, Fakültelerimizi Akademik Özgürlükler Haftası etkinlikleri ile açtı. Çeşitli alanlardan akademisyenler Türkiye’de bilim üretmenin koşullarından bilim özgürlüğü sorununa varan bir yelpazede konuşmalar yaptılar. Bir kimya profesörünün çevre meselelerine ilişkin yazdıkları ile bir kamu hukukçusunun devlet teorisine ilişkin yazdıklarının siyasal iktidarın uygulamalarına zıtlık oluşturduğu anda nasıl aynı sonuçları doğurabildiği etkinlikler kapsamında görüldü.
Etkinliklerde açılış ve kapanış dersleri için kürsü KHK ile ihraç edilen akademisyenlere verildi ve fakat bu konuşmalar için Fakülte Dekanlıkları salon tahsis etmeye cesaret edemediler. Anlaşılan o ki kürsüleri hukuksuz biçimde elinden alınmış akademisyenlerin fiziksel varlıkları bile baskıcı üniversite yönetimini rahatsız etmiştir. Kocaeli Üniversitesi’nden ihraç edilen Doç. Dr. Aynur Özuğurlu’nun Mülkiyeliler Birliği’nde vermiş olduğu kapanış dersi bu rahatsızlığın nedenini açık biçimde ortaya koymuştur. 1982 yılında, darbenin hemen sonrasında Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne öğrenci olarak giren Aynur Özuğurlu’nun darbec i üniversite yönetimleri ve bugünün yönetimi arasında kurduğu paralellik göstermektedir ki baskıcı üniversite yönetimi onun o günden bugüne karşılaştığı baskılara karşın durduğu yerden korkmaktadırlar.
Bizler korkmuyoruz. Meslektaşlarımızın kürsülerine döneceklerini biliyoruz; çünkü haklıyız, çünkü biz doğru söylüyor ve yalnız onun arkasında durmaya çalışıyoruz. Ankara Üniversitesi Rektörlüğü kendi açılış dersini darbe dönemi profesörlerine verdiredursun, Eğitim Sen 12 Eylül’de de darbenin hışmına uğramış bilim insanlarıyla Fakültelerimizi açmıştır. Fakültelerimizde darbe profesörlerinin değil onların adı bilim ve özgürler ile anılacaktır.
Kampüsümüzde açık dersler vererek bizi onurlandıran Prof. Dr. İnci Gökmen, Prof. Dr. Ali Gökmen, Dr. İrem Akı, Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, Prof. Dr. Metin Günday, Doç. Dr. Candan Badem, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Murat Aytaç, Yrd. Doç Dr. Uğur Kara, Prof. Dr. Aksu Bora, Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve Doç Dr. Aynur Özuğurlu’ya ve açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Korkut Boratav’a dayanışmaları için sonsuz teşekkür borçluyuz. Hafta boyunca bize gösterdiler ki üniversiteyi zindana çeviren yönetimler bizim karşımızda güçsüzler.
Eğitim Sen Cebeci İşyeri Meclisi