Eğitim Sen ODTÜ işyeri temsilcisi Ekin Erdem Evliya hukuki dayanaklardan yoksun biçimde işten atılıyor! İşten atılma gerekçesi çalıştığı bölümün ODTÜ’nün yerleşik teamüllerine aykırı biçimde aldığı karar. Yüksek lisansını başarıyla tamamlayan tüm asistanların kadroları en azından doktora başvuruları sonuçlanana kadar yenilenirken Ekin’in kadroya yeniden atanması gerçekleştirilmiyor. Bunun sonucunda Ekin 31 Aralık 2014 tarihinden itibaren işsiz kalmış olacak. Bu karar herhangi bir yasal zemine dayanmadığı gibi akademik açıdan da maddi temelden yoksun keyfi değerlendirmelerin büyük bir örneğidir. Güvencesiz çalışmanın öğretim elemanları içerisinde yaygınlaşmasının sonucu olarak görünen odur ki ODTÜ’de asistanların kaderi bölüm kurullarının, öğretim üyelerinin, tez danışmanlarının iki dudağı arasındadır.
Ekin’in durumunda olduğu gibi, 2547 sayılı kanunun 50/d maddesi uyarınca atanan araştırma görevlileri, güvencesizliğe kapı açan hükümler nedeniyle burslu öğrenci statüsüne indirgenmeye çalışılıyor. Halbuki mahkeme kararları 50/d ya da 33/a maddesine göre atanan araştırma görevlileri arasında bir fark gözetmeksizin her ikisinin de kamu görevi yürüttüğünü tescillemiştir. Kamu hizmetinin yürütülmesi için eleman ihtiyacı devam ettiği müddetçe kadrolara yeniden atama gerçekleştirilerek görevin sürekliliğinin sağlanması zorunluluktur. Bir çalışanın görevlerini yerine getirip getirmediğine dair denetim mekanizmaları ise yasa ve mevzuatta açıkça tanımlanmıştır.
Buna rağmen adeta “işten atılmak bu işin fıtratında var” denilerek her türlü keyfi uygulama 50/d’li asistanlara reva görülmektedir. Bunun sonucunda ODTÜ Senatosu’nun aldığı karar uyarınca 50/d’li asistanlara biçilen “son kullanma tarihi” yasada öngörülenin bile altındaydı. Mahkemenin kararı iptal etmesine rağmen bir süre boyunca yüksek lisans ve doktora için toplam en fazla yedi yıl olarak uygulanan süre sınırı asistanların, üyelerimizin ve sendikamızın hep birlikte yürüttüğü çok yönlü bir mücadele sonucunda en azından yasal sınırlara doğru çekilmiştir. Bu kararının ardından da belirttiğimiz gibi sürenin uzatılması sadece işten atılma tarihini ötelemekte asistanlara bir güvence sunmamaktadır.
Ekin Erdem Evliya’nın 31 Aralık 2014 tarihi itibariyle işten çıkarılması ihtimali güvencesiz çalışmanın en sıcak örneği olarak karşımızda duruyor. Yıllardır güvencesiz çalışmanın akademik özgürlükleri kısıtlayarak genç bilim insanlarının sesini boğacağını belirtiyoruz. İş güvencesinin olmadığı bir çalışma düzeninde toplumun çıkarları için cesurca tavır alacak akademisyen yetiştirilemez. İş güvencesi olmadan özgür bilim olmaz.
Şimdi görülüyor ki iş güvencesi olmadan özgürce sendikal faaliyet yürütmek de mümkün değildir. Sözleşmesi yenilenmeyen Ekin Erdem Evliya arkadaşımız ODTÜ grevinin örgütleyicilerindendir, promosyon komisyonundaki delegemizdir ve Eğitim Sen’in işyeri temsilcisidir. Sendikal faaliyetlerde öne çıkmasının da, sendikanın kararıyla düzenlenen eylem ve etkinliklere katılımının da bu keyfi kararın alınmasında etkili olduğuna dair çokça emareler birikmiştir.
İş güvencesi olmadan çalışmak sadece sendikal faaliyet yürüten ya da toplum yararına akademik faaliyetleriyle sesini yükselten asistanları hedef almıyor. İş güvencesinden yoksunluk sonucunda cinsel tacize, fiziksel şiddete, ayrımcılığa, mobbinge, angarya dayatmalarına ve kötü muameleye maruz kalan asistanlar seslerini çıkaramıyor. Üniversitelerin tüm çalışanların söz ve karar hakkına sahip olduğu işyeri demokrasisinden fersah fersah uzak katı hiyerarşik yapısı ve buna rağmen mücadele etmenin zorluğu güvencesizlik ile birleşerek asistanları köleliğe mahkûm ediyor. Ekin de çalıştığı işyerinde bir öğretim üyesi tarafından 1 Aralık 2014 tarihinde fiziksel saldırıya ve şiddete uğramış; küfür, hakaret ve tehditlerle sindirilmeye çalışılmış, en sonunda da bahsi geçen öğretim üyesinden ve başkalarından alelacele toplanan dilekçelerde geçen, asistanlığını yaptığı dersle ilgili dersten sorumlu öğretim üyesine soru sormak gibi komik gerekçelere dayanarak yeniden ataması yapılmamaktadır.
Üstelik bu şikâyetlerin hiçbirinin kanıtı ya da tutanağı yoktur, hiçbiriyle ilgili resmi denetim mekanizmaları işletilmemiştir, Aralık ayı içerisinde toplanan bu şikâyetlerin kimisi aylar hatta neredeyse bir yıl önce yaşanan olaylara ilişkindir, yine bu şikâyetlerin bir kısmı sendikal eylemlere katılım ile ilgilidir. Bütün bu temelsiz iddialara dayanarak Ekin Erdem Evliya’nın işine son verilmiştir.
İşin acısı ODTÜ’de bir öğretim elemanı, genç bir akademisyen, işten atılmış ancak kendisine ne resmi ne kişisel bir tebligat yapılmış, Ekin arkadaşımız işine son verildiğini maaşını çekmeye gittiğinde öğrenmiştir. Ekin’in başına gelen sorgusuz sualsiz yargısız bir infazla işten atılmak değilse nedir?
ODTÜ’de daha önce pek çok asistan keyfi gerekçelerle ve 50/d güvencesizliğine yaslanılarak işten atıldı. ODTÜ’de yılın tezi ödülünü alan asistan arkadaşımız için mahkemeye gönderilen yazılarda “başarısızdı, işten attık” bile denildi. İşin aslı 50/d kadrosunun özeti doktoranı vaktinde bitirsen de, erken bitirsen de atılmaktır; angaryalara ses çıkarmayıp ne iş olsa yapsan da yapmasan da, bölümde hocalarla ve yönetimle iyi geçinsen de geçinmesen de atılmaktır. Bu zulüm artık son bulmalıdır. Tüm 50/d’li araştırma görevlileri 33/a maddesine geçirilmelidir. Asistan mücadeleleri sonucunda birçok üniversitede 50/d’li asistanlar 33/a kadrosuna geçirilmiştir ve hala da geçirilmektedir. ODTÜ, Boğaziçi ve İTÜ gibi birkaç üniversite ise yasada istisnai bir kadro biçimi olarak tanımlanan 50/d’yi esas atama tipi olarak kullanarak yasalara da aykırı davranmaktadır.
50/d uygulaması yalnızca asistanlara değil akademik faaliyetlerin sürdürülmesine de darbe vurmaktadır. Asistan sayılarının günden güne azalmasıyla iş yükü artmakta bölümlerde yapılabilen işlerin niteliği düşmekte, aksamalar artmaktadır. En verimli döneminde işinden edilen asistanlar derslerde ve laboratuvarlarda yaptıkları işlerden uzaklaştırılarak birikim ve deneyimlerini öğrencilere aktarmaları engellenmektedir. Yayın, proje, tez döngüsünü mümkün olduğunca çabuklaştırmak için işten atma kamçısıyla çalışan asistanlar aslında en üretken olacakları olgunluk aşamasında akademik faaliyetlerden dışlanmaktadırlar. Bunların sonucu üniversitenin eğitim-öğretim ve akademik faaliyetlerinin gelişmesi değil sekteye uğraması olmaktadır. Açılan tazminat davaları nedeniyle üniversitenin maddi zarara uğratılması ise işin bir diğer boyutudur.
Asistanından idari personeline, kadrolu ve taşeron işçisinden öğrenci ve öğretim üyelerine tüm üniversite bileşenlerinin birlikte mücadelesinden yana ve bunu örgütleyen bir sendika olarak sadece asistanların yaşadığı değil başta taşeron işçiler olmak üzere tüm güvencesiz çalışma biçimlerinin, başta idari personel ve işçilerin yaşadıkları olmak üzere tüm ayrımcı uygulamaların, başta akademisyenlerin gördükleri olmak üzere her türlü siyasal ve sendikal baskının karşısında olmaya devam edeceğiz. Promosyon eylemleri sırasında yakalanan birlik, coşku ve mücadele ruhu önümüzdeki dönemde sürdüreceğimiz faaliyetlerimiz için şüphesiz ki çok önemli bir temel oluşturacaktır.
ODTÜ Rektörlüğünden güncel talebimiz Ekin Erdem Evliya’nın sahibi olduğu kadroya yeniden atamasının gerçekleştirilmesi ve güvencesizliğin kaynağı olan 50/d maddesine göre atanmış tüm araştırma görevlilerinin 33/a maddesine göre atamalarının yapılmasıdır. ODTÜ Rektörlüğünü 22 Aralık tarihinde yapılan açıklamalarına sahip çıkmaya ve “Sendikal faaliyete katılım …, herhangi bir şikayet veya sonuçlanmayan bir disiplin soruşturması da iş akdi konusunda değerlendirmeye temel olamaz. Rektörlük de bu ilkenin takipçisi olacaktır.” sözünün arkasında durmaya davet ediyoruz.
ODTÜ bileşenleri başta olmak üzere tüm üniversite bileşenlerini daha önce olduğu gibi güvencesizliğe ve keyfiliğe karşı mücadelede de bir arada durmaya çağırıyoruz.
Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Üniversiteler Şubesi