Özerklik ve Ötesi (BirGün, 01.02.2021)

Bilimsel etkinliğin temel motivasyonu, bilinenin sınırlarını aşma iddiasıdır. Bilim, doğanın ve toplumun yapısına ve işleyişine ilişkin hakim anlayışı ve mevcut bilgi birikimini aşarak kendini var eder. Dolayısıyla bilimsel pratik, kendisine çizilen her türlü ulusal, kültürel, dinsel hatta bilimsel sınırları yok sayarak, çiğneyerek, yıkarak ilerler.

Bilimsel etkinliğin merkezinin üniversiteler haline geldiği 18’inci yüzyıldan itibaren bilimin bu sınır tanımaz, evrensel niteliğini korumak için üniversitelerin devlet otoritesinden ve toplum baskısından uzak, kendi çalışma kurallarını ve yöntemlerini kendisi belirleyebilen yapılar olarak kurumsallaşması fikri yaygınlaştı. Bugün ülkemizde tartışma konusu olan “üniversite özerkliği” fikrinin temeli buna dayanır.

İktidarın gündelik çıkarlarından, devlet otoritesinden ve topluma egemen olan dinsel-ahlaki-kültürel bağnazlıktan korunabilmek için üniversitelerin “bilimsel”, “mali” ve “idari” yönden özerk olmaları, üniversite özerkliğinin temel ilkeleridir. Bu özellikleriyle diğer devlet kurumlarından ayrı bir konuma sahiptirler.

Üniversitelerin bu yapısı ve konumu her ülkenin kendi toplumsal formasyonuna göre değişiklikler sergiler. Üniversite özerkliğinin kurumsallaştığı ülkelerde bilim daha hızlı gelişip ilerlerken Türkiye gibi üniversite özerkliğinin her fırsatta tırpanlandığı ülkelerde ise bu gelişim çok daha yavaş kalmıştır.

Ülkemizde iktidar ile üniversiteler arasındaki tarihin her döneminde gerilimler yaşanmıştır. Kimi zaman yasal düzenlemelerle, kimi zaman idari baskılarla, kimi zaman polisiye tedbirlerle, kimi zaman da kitlesel tasfiyelerle iktidar üniversiteleri daima zapturapt altına almaya çalışmıştır. İktidarın bakış açısı, üniversitelerin de birer devlet kurumu olduğu ve bunların iktidarın çıkarlarına hizmet etmesi gerektiği noktasındadır. Üniversite bileşenleri ise diğer devlet kurumlarından farklı olarak buna direnme eğilimindedir. Üniversiteler iktidarın bu baskısına direnebildiği kadar üniversitedirler.

Devleti bir “parti devleti” haline dönüştüren, kurumlara yapılan atamalarda partiye sadakati esas alan, kendi dışındaki hiçbir sese tahammülü olmayan AKP iktidarı döneminde üniversitelerimizin geleceği tümüyle, üniversite dinamiklerinin iktidara direnme gücüne bağlı hale geldi. Bugün ülkemizde hala üniversitelerden ve akademiden umudu kesmemişsek eğer, üniversite bileşenlerinin bir biçimde akademik özgürlüklerine ve kurumsal özerkliklerine sahip çıkma mücadelesini canlı tutması sayesindedir.

Mutlu Arslan (Eğitim Sen Ankara 5 No.lu Üniversiteler Şubesi Başkanı)