KESK’ten Mektup: “KHK’ler Gidecek, İşimizi Geri Alacağız! Yaşasın Uluslararası Dayanışma!”

OHAL KHK’leri ile yaşanan sorgusuz, sualsiz, hukuksuz ihraçlara dikkat çekerek en başından beri bir OYALAMA aracı işlevi gören OHAL İnceleme Komisyonu’nun teşhirini, KHK ile ihraç edilen üyelerimizin 4 yıllık süreçte yaşadıkları sosyal/psikolojik sorunları merkezine alan, dış kamuoyuna dönük hazırladığımız mektubu konfederasyonumuz tarafından üyesi olduğumuz Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) , AİHM, Avrupa Parlamentosu ile; sendikalarımızın başta üyesi bulundukları uluslararası emek örgütleri olmak üzere (federasyon, enternasyonal vb.)  ilişki içinde oldukları konfederasyon, federasyon ve sendikalarla paylaşıyoruz.

Yaşasın emeğin birliği, yaşasın uluslararası dayanışmamız!

(İngilizce mektubu indirmek için tıklayınız)

Mektubun Türkçe çevirisi aşağıdadır:

Sayın Dunja Mijatović,

Size bu mektubu 11 kamu iş kolunda 150.000 üyesi bulunan ve 2 milyon kamu emekçisinin sesi olan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) adına yazıyoruz. Mektubumuzu Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) aracılığıyla ihraç edilen üyelerimizin OHAL komisyonu nezdindeki başvurucu süreci hakkında bilgi vermek için yazıyoruz.

Bildiğiniz gibi ülkemizde son yıllarda insan hakları, özgürlükleri ve sendikal haklar alanlarında yaşanan ihlaller 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile daha da ağır hale gelmiştir. Bu çerçevede, kamu emekçileri ve konfederasyonumuz gibi hükümet politikalarına muhalif olan sendika üye, aktivist ve yöneticileri KHK aracılığıyla bir anda ve keyfi bir biçimde kamu görevinden ihraç edilmiştir. İhraç edilenler 160.000 civarındaki kamu emekçisi arasında 4267 KESK üyesi bulunmaktadır.

Sendika olarak üye ve yöneticilerimizin haklarını koruma amacımız doğrultusunda, 1 Eylül 2016’da başlayan ihraçlara müteakip tüm üye ve yöneticilerimiz ile ilgili hukuk önünde hak arama süreçlerini başlattık. Hak arama mücadelemiz sürerken bizlerin ülke içinde ve ilgili BM, Avrupa Konseyi ve ILO mekanizmaları nezdinde yürüttüğümüz çabaların boşa çıkarma veya en azından yargıya erişimimizi geciktirmeyi hedefleyerek; ve ilgili uluslararası mekanizmaların girişimleri sonucunda 23 Ocak 2017’de yayınlanan 685 sayılı KHK uyarınca OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kuruldu. KESK olarak, ilk andan itibaren Komisyonun yetkili bir hukuk organı olmadığı, bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile seçilen üyelerin profili, çalışma güvencelerinin olmaması vb. nedenlerle etkili bir başvuru yolu olmadığı yönündeki kaygı ve eleştirilerimizi ifade etmiştik. Nitekim, 4 yıllık süre sonrasında hala sorunlar olması haklılığımızı daha netleştirmiştir. Komisyonun kurulması üzerine gerek idare mahkemesi, AYM gibi iç hukuk gerekse de AİHM önündeki başvurularımız ilgili başvuru süreçleri tamamlanmadığı gerekçesiyle usulden reddedilmiştir.

OHAL Komisyonu ilk kararını 22 Aralık 2017’de vermiştir. Komisyonun resmi web sitesindeki bilgilere göre, 2 Ekim 2020 itibariyle, Komisyon 126.300 başvurudan 110.250 başvuruyu karara bağlamıştır. İncelenmesi beklenen 16,050 başvuru bulunmaktadır. Hala karara bağlanmayan 16.050 başvurunun 2.630’u KESK’lilere aittir. Oransal olarak %16.4’e denk gelmektedir. Tüm başvurulardan %13’ünün karara bağlanmadığı göz önüne alındığında kalan dosyalar içerisindeki KESK’lilerin oranının yüksekliği bilinçli bir geciktirme ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.

İhraç edilen üyelerimizin aradan geçen yaklaşık 4 yıllık süreye rağmen Komisyon’dan henüz karar çıkmamış olması üyelerimizin iç hukuk yollarından herhangi bir kazanım elde edemediğini ortaya koymaktadır. Bu olgu savcılık ve/veya mahkeme tarafından haklarında kovuşturmaya gerek olmadığı veya beraat kararı verilen üyelerimiz bakımından daha belirgindir. Örneğin, 11 Ocak 2016’da (yani ihraca gerekçe yapılan darbe girişiminden aylar önce) “Bu Suça Ortak Olmayacağız!” başlıklı bildiriye imza atan akademisyen üyelerimiz bakımından Anayasa Mahkemesi’nin 26 Temmuz 2019 tarihli kararında belirttiği imzacılar hakkında kovuşturma veya hüküm verilmesine yer olmadığına dair kararı çok açıktır. Anayasa Mahkemesi ilgili kararında KHK’larda ifade edilen ve üyelerimizin ihraç edilmesine gerekçe yapılan Devletin milli güvenliğine karşı faaliyet yürüten terör örgütleri veya bir başka yasadışı örgüt üyesi olma, ilişkili veya iltisaklı olma iddiasının herhangi bir hukuki temeli olmadığını tespit etmiştir.

Komisyon 2019 Faaliyet Raporunda haklarında beraat veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen kişilerin dosyalarına öncelik verileceği belirtilmiştir. Ancak, Konfederasyonumuza bağlı üyelerimiz-bilhassa da BAK imzacısı olanlar-bakımından herhangi bir önceliklendirme işletilmediğini ifade edebiliriz. Üye ve yöneticilerimizin ihracının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türkiye’nin taraf olduğu temel ILO Sözleşmeleri (özellikle 98, 111 ve 135 Nolu sözleşmeler) güvencesinde olan örgütlenme ve sendikal özgürlükler kapsamındaki meşru, olağan sendika faaliyetleri ile bağlantılı olması bu durumu daha da ağırlaştırmaktadır.

Üye ve yöneticilerimizin başvurularının incelenmesinde yaşanan her türlü gecikme yaşanan ağır ihlal süreçlerini daha da ağırlaştırmaktadır. Esasen, üye ve yöneticilerimizin ihracına gerekçe yapılan fiiller sendikal hak ve özgürlükler ile ilgili olduğundan karmaşık ve uzun incelemeler gerektiren hukuki süreçler değildir.

Başvuruları incelenmeyen üye ve yöneticilerimiz bugün itibariyle idare mahkemelerine başvuramamış bir diğer ifadeyle mahkemeye gitme haklarını kullananmıştır. Ayrıca, başvuruları reddedilen üye ve yöneticilerimizin idare mahkemelerine yaptıkları başvuru süreçleri tamamlanmadığı için henüz Danıştay tarafından da incelenmediğinin altını çizmek isteriz. Dolayısıyla da, başvuruları Anayasa Mahkemesine götürmek de mümkün olmamıştır. Komisyonun reddettiği başvuruların ulusal mahkemeler tarafından incelenmesinin 10 yıl kadar sürebileceği tahmin edilmektedir.

Tüm bu bilgiler ışığında, ihraç edilen üye ve yöneticilerimizin Komisyon nezdinde yürüttüğü ve mahkemeye gitmeyi engelleyen başvuru sürecinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 35. Madde anlamındaki etkili başvuru hakkı bağlamında değerlendirilemeyeceği açıktır. Üye ve yöneticilerimizin kamu görevinden ihraç edildiği bu 4 yıllık sürenin uzadığı her an, kendilerinin çalışma hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Ayrıca, bu süreçte örgütlenme ve sendikal özgürlükleri de ihlal edilmektedir. İhraç üye ve yöneticilerimizin karşı karşıya olduğu bu sürecin kendileri kadar aile üyelerine de etkisi olduğu açıktı. Son olarak, bu sürecin ülkemizdeki kamusal hizmetin niteliğine de olumsuz yansımaları olmaktadır.

KESK olarak sizden Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri olarak bilhassa Konseyin yargı organı olan AİHM nezdindeki devam eden başvurular ve yasama organı olan, Türkiye ile ilgili yeniden denetim süreci kararı veren Avrupa Konseyi nezdinde girişimlerde bulunmanızı rica ederiz. Bu çerçevede, Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vb. yetkililer nezdinde de girişimler de bulunmanızı rica ederiz.

Bu süreçle ilgili Konfederasyonumuza sormak istediğiniz her türlü detay için bizimle iletişime geçmeniz kafi olacaktır.

Saygılarımızla,

Mehmet Bozgeyik                             Aysun Gezen

Eş Genel Başkan                            Eş Genel Başkan