Darbe girişimi sonrasında açığa alınan üyelerimiz ile sözleşmeli atanacak öğretmenlerin durumu hakkında basın toplantısı gerçekleştirdi. Basın toplantısına Genel Başkanımız Kamuran Karaca, Genel Mali Sekreterimiz Mesut Fırat, Genel Örgütlenme ve Yükseköğretim Sekreterimiz İsmail Sağdıç ve Merkez Kadın Sekreterimiz Ebru Yiğit katıldı.
Genel Başkanımız Kamuran Karaca’nın yaptığı basın açıklaması şöyle:
“Mücadele tarihi boyunca darbelerin, baskıların ve anti demokratik uygulamaların hedefi olan sendikamız Eğitim Sen, kurulduğu günden bugüne darbelerin asıl hedefinin emek ve demokrasi mücadelesi olduğunu savunmuş, 15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’nin darbeler tarihine bir yenisinin eklenmesi girişimine karşı açık bir tutum almıştır.
Özellikle belirtmek isteriz ki,
- 12 Eylül askeri darbesinin sonuçlarıyla bugüne kadar ciddi ve etkili bir hesaplaşma ve yüzleşmeye girilmemiş olması,
- Toplumsal barıştan güç alan demokratik bir yaşamın inşa edilmemiş olması,
- Tekçi, otoriter, ayrımcı ve kendisinden olmayana yaşam hakkı tanımayan politika ve uygulamaların “ben yaptım oldu” denilerek hayata geçirilmesi,
şüphesiz ki darbecileri ve darbe arayışında olanları cesaretlendirmiştir. Ancak Türkiye halklarının darbe ve sonuçlarına dair belleğinde yer etmiş yargılar, darbecilerin amaçlarına ulaşmasında karşılarına çıkan en büyük engel olmuştur.
Bilindiği üzere darbeler, hukuku askıya almanın ve gücü elinde tutanın kudretine herkesin itaat etmesini sağlamanın temel aracıdır. Bu nedenledir ki darbeci yönetim aklından kurtulmanın yegane yolu herkesin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması, evrensel hukuk normlarının içselleştirilmesi ve emekten, demokrasiden, barıştan yana tavır alınmasından geçmektedir.
Bu kapsamda 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kamuda başlayan “açığa alma dalgası”, yetkililerin açıklamalarına rağmen hükümeti eleştiren ve hükümete karşı muhalif tavır alanlarda çeşitli tedirginliklere yol açmaktadır. Bunun en temel nedeni ise açığa alma dalgasının cadı avına dönüşmesi yönünde atılan adımlardır.
Sendikamız üyeleri açısından konuya yaklaşıldığında 136 üyemiz bu cadı avına dahil edilmiştir. Bunun dışında sendikamız Demre Temsilciliği yapan ve şu an emekli olan Aytaç Özgen tutuklanmıştır.
Söz konusu 136 üyemize daha yakından bakıldığında ise karşımıza çıkan tablo şu şekildedir:
- Milli Eğitim bünyesinde görev yapan ve açığa alınan üye sayımız 127’dir. Bunların ciddi bir kısmı da sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek açığa alınmıştır.
- 9 akademisyen üyemiz, görev yaptıkları üniversitelerin yönetimlerince açığa alınmıştır.
- Karabük Üniversitesi’nde görev yapan ve yıllardır sendikamız üyesi olan Yrd. Doç. Bülent Oral, dün itibariyle (01.08.2016) gözaltına alınmış ve öncesinde de açığa alınmıştır.
- 9 akademisyenden 4’ü, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladıkları için cezalandırılmak istenmiş, Hakkari Üniversitesi yönetimi imzacı oldukları gerekçesiyle 2 üyemizi açığa alınmıştır. “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzalayan üyelerimize karşı husumet güden Tunceli Üniversitesi yönetimi ise söz konusu cadı avını fırsat bilerek yine iki akademisyen üyemizi açığa almıştır.
- Mersin Üniversitesi Rektörü de OHAL fırsatçılığına soyunmuş, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzalamaları nedeniyle 2 akademisyen üyemizin sözleşmesini haksız ve hukuksuz olarak uzatmamıştır. Böylelikle Mersin Üniversitesi yönetiminin barış talep ettiği için işten attığı üye sayımız 8’e yükselmiştir.
Altını çizerek ifade etmek gerekirse bugüne kadar sendikamız, başında Fethullah Gülen’in bulunduğu yapılanmanın her türlü saldırısına, iftirasına ve yargı operasyonuna maruz kalmış, bu örgütün kadrolarının hedefinde yer almış, hukuksuz idari ve adli soruşturmalarla sindirilmek istenmiş, bu örgüte ve politikalarına dair eleştirilerini yüksek sesle dile getirmiş, hükümeti bu konuda defalarca uyarmıştır ve dişe diş bir mücadelenin içinde olmuştur. Sınavlardaki kopya skandallarından, kadrolaşmaya; yargının ve medyanın ele geçirilmesinden, hizmetlerine sunulan rant alanlarına; üniversitelerin içinin boşaltılmasından, öğrenci yurtlarıyla bu cemaatin ihya edilmesine kadar her alanda mücadelesini ortaya koymuş bir sendikayız. Hal böyleyken, üyelerimizin ve sendikamızın adının bu örgütle yan yana anılır olması kabul edilemez bir durumdur!
Ayrıca bugüne kadar eğitim hizmeti alanındaki idareci atamalarında belirleyici olanların, liyakat yerine yandaşlık ilkesiyle hareket ettikleri ve bunun adına da hizmet sendikacılığı dedikleri unutulmamalıdır! Yaşananların sorumluluğunu, Gülen yapılanmasının palazlanmasına katkı sunanlarda değil de aralarında üyelerimizin de olduğu eğitim emekçilerinde aramak, sorunun kapsamlı değerlendirilmediğini göstermektedir. Kaldı ki darbe girişiminin parçası olmamış kişilerin “darbecilik” suçlamasıyla açığa alınması, gözaltına alınması ve ardından “hata yapılmış” denmesi de kabul edilemez.
Dolayısıyla darbe girişiminin başarısızlığa uğratılmasından bugüne savunduğumuz en temel ilke, tüm sürecin evrensel hukuk ilkelerine uygun yürütülmesi ve farklı mağduriyetlere izin verilmemesi olmuştur. Bu kapsamda;
- Gözaltına alınan ve görevden uzaklaştırılan üyelerimiz başta olmak üzere, hakkında darbecileri ve darbeyi desteklediğine dair hukuka uygun, somut ve ikna edici delil bulunmayan tüm emekçilerinin mağduriyetine son verilmesini, görevlerine dönmelerinin sağlanmasını talep ediyoruz.
- Mersin Üniversitesi Rektörü’nün keyfi, siyasi ve hukuksuz işlemlerle barış talebinde bulunan 8 üyemizi işten atmasını asla kabullenmeyeceğimizin, üyelerimiz görevlerine dönene kadar bu sürecin peşini bırakmayacağımızın özellikle bilinmesini istiyoruz!
- Barış talebinin demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olması nedeniyle “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyenler hakkında yürütülen idari soruşturmaların düşürülmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz!
Açığa Alınan Eğitim Emekçileri Nedeniyle Oluşan Boşluk Sözleşmeli İstihdamla Doldurulmamalıdır!
Ancak, ileride oluşabilecek çeşitli mağduriyetlerin de hükümet tarafından başka bir fırsatçılıkla ele alındığını görmekteyiz.
Açıkça ifade etmek gerekirse MEB, on binlerce öğretmenin açığa alınmasını, sözleşmeli öğretmen istihdamını yerleştirmek için bir fırsat olarak görmüştür. Ayrıca bu durum, “açığa alınan” binlerce öğretmen için yargısız infaz anlamını taşımakta ve bu kişilerin mesleğine geri dönemeyeceği ön kabulüne yaslanmaktadır. “Sözlü sınavla” atanan, 4 yıl boyunca başka yere atanamayacak olan ve bu süreyi doldurmaları halinde, iki yıl daha aynı yerde kalmayı kabul ederse kadroya geçirilecekleri ifade edilen sözleşmeli öğretmenlerin varlığı, kamu personel rejiminde esnek ve güvencesiz istihdamın yerleşmesi anlamına gelmektedir. Kaldı ki aday öğretmenlik, müdür ve müdür yardımcıları atamalarında ne kadar sorunlu olduğunu deneyimlediğimiz, kadrolaşma dışında hiçbir sonuca yol açmayan “sözlü sınav” uygulamasına tekrar başvurulmuş olması hükümetin liyakati değil kendisine itaati temel alacağını da göstermektedir. Üstelik sözleşmeli öğretmenlerin atanması sonrasında norm fazlası durumuna düşecek olan öğretmenlerin kendi arzuları dışında, sürgün edilerek, herhangi bir ile atanacakları iddiası da eğitim emekçilerinde haklı bir tedirginlik yaratmaktadır. Ciddi sorunlara neden olacak böylesi bir uygulamaya gidilmemelidir.
Kapatılan vakıf üniversitelerindeki emekçiler ve öğrenciler açısından giderilmesi elzem kaygılar bulunmaktadır. Özellikle kapatılan üniversitelerde çalışan emekçilerin geleceğinin ne olacağı sorusu YÖK tarafından yanıtlanmaya muhtaçtır. Bir diğer sorun ise öğrencilikleri başka üniversitelere devredilen gençlerin karşılaşacağı barınma ve ulaşım konusudur. Devlet yurtlarının yetersiz sayıda ve kapasitede oluşunun cezası öğrencilere çektirilmemelidir.
Eğitim Sen olarak, “sözleşmeli öğretmenlik” gibi esnek ve güvencesiz istihdamın temel biçimi olan bir uygulamayla öğretmen açığının kapatılmasının amaçlanmasını kabul etmediğimizi bir kez daha vurgulamak isteriz. Darbe girişiminden çıkarılacak ders, kamu personeli rejiminde kadrolaşma çabalarına son verilerek güvenceli istihdamın ve liyakat ilkesinin benimsenmesi olmalıdır. Etkili yargı denetiminden kaçırılmış “sözlü sınav” uygulamalarının, sadece kadrolaşmaya hizmet edeceği açıktır. Bu nedenlerle aynı işi yapan emekçiler arasında hiyerarşik ilişkiler yaratmak yerine dayanışmayı temel alan; öğretmen açıklarının kadrolu ve güvenceli atamalarla gidermeyi hedefleyen politik bir yaklaşım benimsenmeli ve eğitim hizmeti yeni sorunlarla karşı karşıya bırakılmamalıdır.
Açığa Alma Uygulamalarını Yakından Takip Ediyor, Üyelerimizin Mağduriyetini ve Hukuksuzlukları Engellemek İçin Gerekli Tüm Girişimlerde Bulunuyoruz!
Bugün gelinen aşamada, gerek Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde gerekse YÖK bünyesinde haksız yere açığa almaların önlenmesi ve mağduriyetlerin bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.
Haksız uygulamaların hızla bitirilmesi için başta MEB ve YÖK olmak üzere, siyasi partilerle görüşme ve çalışmalarımız sürmektedir.
Bunun dışında üyesi olduğumuz Eğitim Enternasyonali ile de gelişmeleri paylaşmakta ve uluslararası kamuoyunu bilgilendirmekteyiz.
Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki her bir üyemizin yanındayız ve hiçbir üyemizi bu kaotik ortamda yalnız bırakmayacağız. Bu süreci sendikamız aleyhine fırsata çevirmek isteyenlere asla izin vermeyeceğiz! Açığa alınan her bir üyemizin hakkını hukukunu sonuna kadar koruyup, en kısa sürede görevlerine döndürme kararlılığında olacağımız bilinmelidir. Üyelerimizin de en kısa sürede görevlerine döneceğinden kimsenin kuşkusu da olmamalıdır!”